Kişisel Alanın Korunması

Emine Bayhan
3 min readApr 25, 2023

Kişisel alan en basit tanımıyla bireyselliğin korunduğu ve güvende hissedilen, kişiye ait bölgedir.

Kişisel alanın korunması çizilen birtakım sınırlarla mümkün olur. Sınır çizebilmek için ise fiziksel varlığın yanında ruhsal varlığın da idrakına varmak gereklidir. Bu açıdan kendini tanımak ve ortaya koymak, ben kimim ve ben ne istiyorum sorularını sormakla başlar. Çünkü dünya görüşü ve beklentiler insanın hayatta olmak istediği konuma hizmet eder. Sınırların inşası süreci hayatı nasıl yaşıyorum ya da nasıl yaşamak istiyorum sorularıyla derinleşir. Dolayısıyla sınırlar bizim dünyamıza ait ve hayatı deneyimlerken kullandığımız enstrümanlardır. Sınırlarımızı şekillendiren kişi de gün sonunda biziz, yani bu tamamen bizimle alakalı bir konu, başkasının hareketlerine göre pozisyon alınan bir durum değil. Bireyselliğimize dokunan dinamikler kişisel alanımızı oluşturur ve bunu korumak da bizim sorumluluğumuzdadır. Sınırların belirginleşmesi için öznel hakikate hakim olmak gerekiyor, ki bu da içsel süreçlerimize şeffaf bir şekilde bakmaktan geçer. Bir bakıma iç görüyü keskinleştirmekten, kendi varlığının kıymetine varmaktan bahsediyorum. Sınırları oluşturup, korumak ilişkilerimizdeki kaliteyi belirlemesi açısında hayati önemde çünkü söz konusu sınırlar ilişkilerimizdeki mesafe ayarlarında bir ölçüt. Yaşanılan hayatın kalitesi de sınırların sağlamlığıyla doğru orantılı olarak ilerliyor.

Duygusal ilişkide sınır

Sağlıklı duygusal ilişki her iki tarafın kişisel alanının net olduğu, benleri koruyarak biz olunan ilişkidir. Bana göre, psikolojik olarak güvenli ve değerli hissettiren, kendimi gerçekleştirmem adına bu amacıma hizmet eden ortaklıktır ilişki, hayat arkadaşlığıdır. Hiçbir ilişki veya hiç kimse bizi tamamlamaz, biz kendi başımıza zaten bir bütünüz. Sadece kendi kendisine yetemeyenler, partnerini hayatının merkezine koyup kendileri için yaşamaktan vazgeçebilir. İlişki başlamadan önce de tarafların kendilerine özel bir hayatı vardı, sonrasında da olacak, bunun değişmesini talep etmek o ilişkiye bağımlı olmak ve benliğin sınırlarının kaybolmasıdır. Bağlılık ve bağımlılık arasında çok büyük bir fark var; hayatını partnerin üzerine kurma, partnere teslim olma gibi kavramlar bizim ilgilendiğimiz şeyler değil. Anlamlı hedeflere sahip, önünü görebilen; kültürel ve meşrepsel manada aynı ya da birbirine çok yakın yetişkin bilincine sahip iki insanın birbirlerinin hayatlarını daha da güzelleştirmesi, kolaylaştırması ve desteklemesidir. Benim ilişki anlayışım; hayat yeterince karmaşık, zor ve sıkıntılıyken duygusal ilişkinin insana iyi gelmesi, parlatması, yükseltmesi ve şanslı hissettirmesinden ibaret. Sahiplenme ve aidiyet duygularının işin içine girmesiyle; kıskançlık ve kısıtlamalar başlar ve özler git gide kaybolur. Taraflar birbirlerinin alanlarına saygı gösterdikleri ölçüde sağlam bir ilişki yaşanır. Kendini seven, güvenen, değer veren, hayatı bütün bir insan, kendi gibi başka birisi ile hayatını uyumlama seçimini yapıp, karşılıklı güven ve saygı temelinde bir ilişki geliştirirse kıskançlığa yer kalmaz zaten. Aşk, serbest bırakmaktır.

Aile ilişkisinde sınır: Yetişkin bilinci

Doğumumuzdan itibaren ebeveynlerimiz ve büyüyüp yetiştirildiğimiz ortam tarafından şekillendiriliyoruz. Hayatımızı sorgulamaya başlayana kadar belirli ön kabullerden hareketle yaşadık hepimiz, çünkü bize ilmek ilmek işlenen şeyler vardı. Tüm bunlardan özerkleşmek yetişkin bilincinin oluşmasıyla başlıyor. Yetişkinlikle belirli bir yaşa gelmeyi kast etmiyorum, ne zaman gerçek benliğini sorgulamaya, öğretilenler hakkında şüpheye düştüysen o zaman içinde bir yerlerde yetişkinlik bilinci filizlenmeye başlamıştır bana göre, yani bu 15 yaşında da olabilir 30 yaşında da. Yetişkin bilinci, insanın yaşadıklarını okuyarak içsel büyüme gerçekleştirmesidir. Yetişkin bilincine sahip olan insan kendi kendine karar alabilir, seçimler ortaya koyar, farkındalık ve sorumluluk sahibidir. Müstakil bir hayat oluşturur, kendi yerini kendi seçer ve veda etmeyi bilir, gitmesi gerektiğinde gider. Bireysel bir düşünce yapısı ve hayat yönü belirlemek adına her insanın mümkünse en erken bir zamanda aileye olan bağımlılıktan özgürleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, birileri diğerinin iyiliği için hareket etme hakkını kendilerinde bulduğu sürece sınırların netleşmesi çok zor. Dolayısıyla ebeveynler korumacı yaklaşımlardan dolayı, yetişkin bilincine sağlıklı bir bakış açısı geliştiremiyorlar çoğunlukla. Çünkü korkuyorlar, bilinmeyene karşı duyulan bir korku bu. Fakat bu konfor alanında kalma isteği, koruma içgüdüsü bireyselliğe saygı duymamaları sonucunu doğuruyor. Aslında hayatlarında en değerli sıfatını affettikleri çocuklarına kendileri kötülük yapmış oluyorlar farkında olmadan. Belirli bir eşik geçildiğinde ebeveyn koruması kişinin yönetilmesinden başka bir şey değil. Bireyselliğin ihlali sınırların ihlaliyle eş değer. Seçim yapma özgürlüğü bizim hakkımızdır ve bunu hiç kimse tekeline alamaz. Hayatın en verimli şekilde deneyimlenmesi, yapılan seçimlerle mümkün olur ama doğru ama yanlış. Düşe kalka ilerlenir, büyümek daima sürüp giden bir süreçtir, bu demektir ki gittikçe daha derinleşen bilinç düzeylerine erişebiliriz. Büyümenin önünü açmak, risk almaktır. Risk almak da kendin olma gerçeğini açık yüreklilikle yaşayabilmektir. Herhangi bir yardım gerektiği zaman onların orada olacaklarını bilmek yetmeli insana ve vurguladığım sınırlar dahilinde bu yardımı kabul etmek önemli.

--

--